30 Aralık 2013

'mış' gibi...

insanoğlu hep bir şeylere yetişmek için programlanmış..hiç bir zaman da hiç bir şeye yetişememiş..hep bir koşu halinde..oysa ne kadar koşarsan koş mutluluk hep uzaklarda..mutluluk dediğin çölün ortasında bir serap..
huzur kayıp..yakınlar uzak..dertler bize hayran..acılar bize fazlasıyla düşkün..nereye gitsek hoyrat düş(ünce)ler peşimizde..
karm(l)akarışığız...göğe bakmaktan da yorulduk üstelik..'yıllara kaptırdıklarımızı olgunluk sanıyoruz'...ah ne çok yanılıyoruz...arafta kalmış yetimler gibiyiz..

mış gibi yapıyoruz sadece...
zaten yapabildğimiz tek şey de bu değil mi? 
mış gibi yaşamak...mış gibi...

15 Aralık 2013

...

'ruhumun dalgaları 
koşup kabarmayınız 

her damlanız tutuşan göğsüme birer bıçak 
kalbim bir kayadır ki neredeyse yıkılacak 
...
kalbimi sar(s)mayınız...'

04 Aralık 2013

kelepçe..

vurulduğu anda başlar hapsolmaya; günler, geceler... 
bir ömür sayacında bin rakamlı hayal.. 
kelepçelenmiş zaman..
zaman ki ah bir buse beklerken...

28 Kasım 2013

kendine iyi bak..

'kendine  iyi bak' demişlerdi oysa..

kendini bulamayan, kendine gelmesine izin verilmeyen, kendine nasıl iyi bakabilirdi ki?...kaybettiklerimiz arasında yeri doldurulamayan, var oluşun göstergesi olan 'kendimiz', hayatımızın en büyük tanığı değil miydi oysa....hayatın akışında yerini bulamayan duygularımız,kendimiz olma potansiyelini de  adım adım sürüklemiyor muydu geriye, kaybettirmiyor muydu izimizi? kaybolduğumuzda ise her şey çok geç olmuyor muydu sence? 

ve geriye baktığımızda bir daha bıraktıklarımızı aynı yerde bulabiliyor muyduk ki?
tekrar sil baştan başlayabiliyor muyduk hayata!?
....
kendine iyi bak..
...
bi' kez başını kaçırdık hayatın..
bu yüzden işte artık sonunu belki de hiç bir zaman anlayamayacağız..kendimize bakamayacağız eskisi gibi..
baktığımız...ve baktığımızda gördüğümüz tek şey, ömür çetelesine attığımız çizikler olacak belki de..

kendine iyi bak...


sonbahar diyorum albayım;

çetelesini tutmuyor dökülen yaprakların..
sadece seyrediyor..
seyrediyor sadece...


04 Kasım 2013

ellerimiz yanl(m)ış..

çarpık olan yollar mı, çarpa çarpa giden kalbin mi?

ne çok cevabı olmayan soru var şu hayatta..

ve insanlar..ve tanıdığını zannettiklerin...dost zannettiklerin...sevdiğini zannettiklerin...hepsi yalan..
insanları tanıdıkça daha çok gömülüyorsun içine..
sonbaharlaşıyorsun..bunu an be an yaşıyor insan bazen...

ve şair seyyidhan kömürcü'nün dizeleriyle;

içimden 'dedim belki de bir yutkunma yeriydi dünya...'

'...
merak kuşku ve bekleme yerlerini
hayatın beni tahtaya çıkardığı bir sabah
kırıldı, dünya soğuktur diye yazdığım o kalem
o ayna

gördüm
nereye gitsem ben dik, gölgem kamburdu bu dünyada..'





29 Ekim 2013

suyu tutmak gibi..

'gitmek! yazmışım defterime çoktan
rıhtımlar, güz halatları, daha bir sürü şey..
şuramda darmadağınık..'

***
'bekler mi beni
her yanı ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen
bir sürü yaz gününün içinde
acaba bekler mi beni
uykularım, o sonsuz uykularım
yanmış bir limonluktaki
-ve limonlar her gün bir yaprak ayininde
sesini hiç eksiltmeyen-
ama bilmez miyim ben
bilmez miyim hiç
böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
kısacık bir zaman olmalıydı elimde..
turfanda meyve gibi bir zaman
yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği..
...'

e.cansever



23 Ekim 2013

sevgili huzursuzluğum..

hayatlarımız diyorum, başka hayatların istilasına uğrayınca, körkütük bir dünya delisi  gibi oluyor insan ve girdapların içinde çırpındıkça daha da çok dibe batıyor..
 ...
her şeyden, herkesten, kendimden ,insanlardan, dünyadan aşırı sıkıldım, aşırı bunaldım bu aralar... yoruldum..
yazmaktan da..
buz gibi soğudum  her şeyden..
geçer mi ki bu hal? geçer elbet..
geçmeyecek ne var ki? neler geçmedi ki..


ve kelimeler..
kelimeler diyorum albayım;
kelimeler yağmurken, tipiye dönüşüyor aniden susma(k)lar ormanında ve ben tam ortasında bi başıma..
kel i m e le ri mi   to pa rlı y a m ı yo rum ar tık ne ya p sam da,  dar ma dağı nı k; i çim  gi bi  tıp kı..

21 Ekim 2013

kelimeler taşır mı ki her yükü..

'...ismi yoksa varlığı, varlığı yoksa yokluğu da olmaz çünkü insanın..

tahtanın büyük sırrı yanmasında değil, suda yüzmesindedir diyordu anlatıcı. sebepsiz değil bu irkiltici cümle..dil, yanmış, kararmış ama küle dönmemiş tahtaları da bağrında yüzdüren su değil mi?
...

aristo haklı, dilde olmayanın hayatta karşılığı yok. ve kelimelerle büyülenenler mazur ve masum. onun için karanlık bir ormanda korkan kahraman, kalp atışının yerine geçirdiği iki heceyi tekrarlayarak hayatta kalmayı başarmıştır ve içindeki her şeyi ortaya dökmeden bu dünyadan ayrılması olanaksızdır..'

n.bekiroğlu 

 

10 Ekim 2013

yaşıyorsak alışkanlıktandır..

özgürlük bir ruh haliyse,ben hiç özgür olamayacağım demektir..

kelepçelenirken zaman sonbahara..
tutsak ucundan, kopuverecekmiş gibi sanki her şey..
bıraksak ölüm..

 ah ruknettin, aynalarda ağladığın kadar  var..










07 Ekim 2013

...

'hepimiz kabullenmenin sırasına giren itirazlarız..'

ve nereye gitsek hep aynı yerdeyiz..
olduğumuz yer neresi peki?
cevap yok..
sonrası göz alabildiğine, ucu bucağı olmayan susuşlar..


'dilsiz düşünce yoktur da, duygu çoğu kez dilsizdir..'

düşünüyorum da, insan bazen susmaktan öte bi adım bile gidemiyor..
ama nereye kadar?.. sus sus, bitmiyor ki..

bilmiyorum..

04 Ekim 2013

mevsim ninnileri..

'ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya...'

'insanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su..
ah 'ne yapsam..ne yapsam her yerde bir hüzün tortusu..
...

her yerde sarı çizgiler..yüzlerde belli belirsiz yorgunluklar..düşen yapraklar.. gülen ayva, ağlayan nar..
içimizde uğuldamaya başlayan rüzgarlar..

yağmurlar..yağmurlar...yağmurlar...

sonbahar tüm ihtişamıyla sergiliyor marifetlerini..g/özümüzü alıyor ışıkları..
eylül bitti..ekim de bitecek..kasım da..sonra ver elini kış..
arkasında bıraktığı boş bakışlara aldırmadan gidecekler hepsi..
bitmesi gereken bitecek..gitmesi gereken gidecek...
el sallamalar boşa..

gelenler ve gidenler..
bize verdikleri, bizden alıp götürdükleri..

gelsin gülen yağmur
ağlayan sokak.. 
kaldırım telaşları
güz yokuşları gelin..


mevsim ninnilerini duyuyorsun değil mi?
kış nağmelerini..
ve bizi derinden çağıran kış uykularını..
kış uykusundan geçerken; uyusa ya bizi zaman.. uyandırmasa keşke..ah..

hadi üşüyelim gelsene.. 

19 Eylül 2013

kapkarmaşıktan hallice..

beden eğitimi dersine  girmek zorunda kalmış matematik hocasının masaya bıraktığı test gibi uyandım bugün..öylesine çapraşık, öylesine bilmem kaç bilinmeyenli..
öylesine solgun ve karmaşık..iç içe..içten içe..

dünyanın bilmem kaç bilinmeyenli denklemine denk düşüyorum acaba bunu da düşünmeden edemiyorum doğrusu..
hasılı çözülemiyorum, çözemiyorum hiç bir şeyi; dünya kapkarmaşık..yaşamak sapsarmaşık..
gördüğüme kördüğümüm sürekli..
kör  bir düğüm gibiyim aynı..
körüm!
düğümüm!
 ....

sen coğrafya dersini severdin değil mi,nurhayat?
sahi dünyanın kaç bucak olduğunu da anlatmışlar mıydı derste nurhayat?
ben kaçırdım da orayı..

keşke baştan anlatsa  biri bana herşeyi, n'olur!
en başından..
en çıkmazından..
en...


06 Eylül 2013

...

aklım kıt, düşüncelerim yangın yeri, kalbim ağır aksak bu günlerde...
yap-bozlarla oyalanıyorum...bir süre sessize almalıyım duygularımı ve düşüncelerimi diye düşünüyorum; söylenenleri ve kendimi daha iyi duyabilmek için....bazı şeylerin daha iyi farkına varabilmek için belki de..bilemiyorum..
kitapları ve umut tozları serpiştirdiğim  hayatı(mı) kaldığı yerden okumaya devam etmeliyim...yoksa  bu gidişle sadece kendi sesimi duyacam sanırım d/ipsiz kuyularda....bu gidişle göğe bakmayı, maviyi..sarıyı..toprağı....baharı..sonbaharı..aynaları...renkleri...çiçekleri..
sevgiyi...sevdiğim şeyleri..sevdiklerimi..seveceklerimi...hakkıyla yaşamayı...'hak' için yaşamayı unutacam...şükretmeyi...hamdetmeyi...
bu gidişle kendimi bi' yerlerde unutacam gibi...
bir yerlerde...ve bir daha bulamamacasına..

'birden gelir kış fark etmezsin...
kalbinde siren sesleri...'

geç olmadan bazı şeyler...güç olmadan....göç olmadan...

02 Eylül 2013

eylül..

hadi gel biraz eylülleşelim..
birazcık eylül  kimseyi incitmez hem değil mi  nurhayat?
güzgünlük tutsun ellerimiz...
sararıp solalım..
bilirsin dökülen her yaprağın bizde izi var..

30 Ağustos 2013

...

belki de gök bulanık değildi..
sen bulutluydun..


içimden dedim, do(u)yamadığımız yağmurların sesidir bu..

22 Ağustos 2013

yol..

susuşları hüzünlü gülüşlere davetiye çıkarıyordu.
gel  diyordu, uçurum kenarına iliş,
sen de seveceksin bu oyunu...
...

21 Ağustos 2013

olur öyle bazen..

saçmalama saatlerim
eşref saatlerine denk düştüğünde
kelimeler gökkuşağına takılır.
sonrası rengarenk susmalar..
ben kısa kısa saçmalarım o vakit
sen beni uzun uzun anla..

27 Temmuz 2013

atlar ve uzaklar...

'büyüdükçe  hayallerin küçülür' denmedi bana, böyle bi şey söylenmedi. söylenseydi büyümezdim ben..' diye bir twit atmıştım bi ara, o aklıma geldi bugün..
evet biz büyüdük..büyüdükçe hayallerimiz küçüldü ve  dünyanın kirliliğinde tükenip gittiler o saf masum hayaller..
hayallerimiz; yine kirleten biz olduk

çocukken küçük basit şeyler yeterdi küçücük mutluluklara..
ip atlamak, top oynamak, ağaçlara tırmanmak, karıncaları izlemeyi çok severdim mesela küçükken..onların dünyasını o kadar merak ederdim ki, saatlerce izler, dalar giderdim karıncaların o bilinmez dünyasına..gerçi hala öyleyim..şimdi yine nerde bir karınca yuvası görsem hemen çökerim oraya..
sonra kaplumbağalar..çok ilgimi çekerdi..saatlerce kafalarını içlerine çekip öyle kıpırdamadan durmaları falan..
en çok hangi hayvanı seversin dediklerinde ise atlar ve kuşlar derdim..böyle de sağ gösterip sol vurma durumu işte..
atların o asil duruşları hep merakımı cezbetmiştir..hep bi' atım olmasını hayal etmişimdir nedense..

nedeni yoktu bazı şeylerin o vakitler..
neden'siz sevmelerimiz vardı..severdik sadece....çünkü'sü yoktu sevmelerimizin..sadece severdik!..gülüşlerimizle sarmaş dolaş olmuş ağlamalarımız vardı..anlık... nisan yağmuru gibi gelip geçici..

büyüdük sonunda hayallermizin küçüldüğünü farketmeden..farketmedik!
ve sonunda sağnak yağmurlarla birlikte sele karışıp gittiler onlar da; ardında küçük buruk yalnızlıklar bırakarak..

ve ismet özel'in o yüreğime dokunan mısrası bugünkü payıma düşen...
tam da içimden geçenlerin bügünkü yansıması;

'...ben atlara ve uzaklara hayranım
kendi kanatlarının anlamını bilmeyen melekleri neyleyim
ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya, bana hain sevgilimdir artık.
yaşamak debelenir içimde..
kırgın boş anlamsız biçimde..'

 

25 Temmuz 2013

bağzı şeyler...

bugün yine kendimden geçerken zarif adama uğradım...hani şu zarif incelikli şair ..cahit zarifoğlu..onu okumak benim için bir ayrıcalık..bir uçurum tasviri onu okumak...bunu daha önce de söyledim ve her seferinde söylemekten de bıkmayacağım sanırım.

ve yine olan oldu, kendimi uçurumun dibinde buldum onun şiirleriye buluşunca..hep öyle olur..hep..
bir ölme biçimidir benim için  zarifoğlu okumak..bazen de göğe merdiven dayayıp arşa yükselmek gibi..öyle bi' şey işte..

keşke dedim uğramaz olaydım.
oysa ki keşkeler değilmiydi bizi susmalara susattıran...
şöyle diyordu zarif adam orda:

'arkamdan rüzgar seğirtiyor 
ellerim dağdaki kulübeden ses ediyor 
 
orman uğultuları
kurt ulumaları...'

ve sonra şu satırlar  içimin en ücra köşesine mıh gibi geldi oturdu;

'içim büyük sabırla haşlandı 
 içim ey içim bu yolculuk nereye  
yine bir şehrin ölümünü başlatır gibisin..'

ve kimseyi göstermeyen aynalar vardı her yerde..herkes vardı ama hiç kimse yoktu..

 'bir sabah bir çeşit güvercin fıtınasıydı
sur önünde..
gözleri burçlara..'

'zaman bir takla attı 
zaman bir takla daha attı..'


ve içimden her defasında avaza avaz susmak geldiğinde;
zarif adamın hep o sözleriyle irkildim;

'hayır kalbim! yorulmadın, hayır hayır, 
yıkıl daha!..'

24 Temmuz 2013

öyle işte...

uzun zamandır ne yazacağını bilemeyenlerin dramı var üzerimde..sürekli  içimden konuşuyorum kelimeler yorulmasın diye..ya da kelimeler içimi yormasın diye de susmuş olabilirim bilemiyorum...bir kısırdöngü hali..bir çok şeyi bilemiyorum ve bilmek de istemiyorum zaten...bilmek kadar insanın kalbini yoran bi şey var mı?
düşünmek mesela, nasıl insanı yerle bir eden bir eylem...
düşünmek bir sıkıntı....
düşünmek bir umutsuzluk..
düşünmek bir kayboluş..
düşünmek bi' düşüş bazen uçurumun en derinine..
bazende bir ölüm en fiyakalısından..çok az mutluluk barındırır içinde düşünme eylemi....yok denecek kadar az...
düşünüyorum; o halde alabildiğine huzursuzum..ötesi var mı?... yok...

bilmek mutsuzluktur..
düşünmek ise  küçük fiyakalı bir ölüm..

05 Nisan 2013

karman çorman hisler...

aklım pazar yeri gibi...çok kalabalık..çok gürültülü..çok karmaşık...
kendime gelmek istiyorum..ama olmuyor..olmuyor işte..

zihnim aşırı yorgun, kafam olmuş köstebek yuvası..nasıl anlatsam; sanki geceden rock-metal konserine gitmiş de, sabaha kadar, orda sürekli kafa sallamışım gibi tıpkı...beynim uyuşmuş...
bu kalp taşıyamıyor  artık bu bedeni...bu anlaşılamayan, bu bitmek bilmeyen hüzünleri....

kendime gelmek istiyorum..ya da kendimden alabildiğince uzaklara gitmek....gidemiyorum..olmuyor...

hiç olmadığım kadar kendime geldiğim de oluyor bazen..lakin hiç olmadığım kadar da mutsuz oluyorum işte o zaman....kaçmak istiyorum..nereye gideceğimi bilmeden....

insan nereye giderse gitsin, kendinden bir adım öteye gidebilir mi?..
kendinden kaçamıyor ki insan...kaçtığını düşün mesela; karşına çıkan herşey yine, yeni bir muamma...

olsun ya, ben yine de kendimi unutmak istiyorum bir yerlerde...
içimdeki o bitmeyen deliliği alıp yanıma...
dünyayı sallandırmak istiyorum zihnimde...

 'artık beni bu çağdan topla kalbim / bir şarkıya binip gideyim...'




01 Nisan 2013

tamburu yokuştan..




"tam da kendimi görmekten yorulmuşken 
sırları döküldü bir bir
öfkesi bal aynaların...

...
kese biçe bir şarkı tutturdum ki   
tamburu yokuştan...


dönüyorum ah dönüyorum dönmedolabımda idareten 

açıları keçileri kaçıra kaçıra bi' hoş oldum
sapıyorum da, sapı kimin bu, asılı kesili meydanların
kaçacağım deliğime bir harala gürele bulunca..."


bugünlerde beni anlatan ve hiç bıkmadan dinlediğim parça..
tamburu yokuştan..


02 Mart 2013

reçete...

'aklımı askıya aldım ne yapsam duygudandır 
ah akıl senin yüzünden kaçırdım yaşamayı 
aynı gemi aynı liman aynı yük 
güverteden denize iteklemek geliyor 
tayfa olup içimdeki kaptanı...'

 a.budak

23 Şubat 2013

gri nağmeler/2...


b 

....
bu sokaklar biraz sahici
biraz da eşsiz bugün
yarın yok, yarın neymiş..


aklının ardında neler yatar bilmem
karanlığın dibi yok oldu sonunda..


hayat ne anlatır neleri gizlerken
yolunu bilmezsin güneşi beklerken
dünya bir çadır ve onu kaybettin
güneşi beklerken...


15 Şubat 2013

gri nağmeler(1)..














  
her sabah kalktığımda garip bir tondayım..
 .....
her yola çıktığımda garip bi sondayım
ne kadar az bilsem o kadar gerçek miyim
güldüğüm her gün zaten ben miyim
kendime bile anlatamam bulanık niyetlerimi..


12 Şubat 2013

dilek taşı...

durma hadi;
bir çiçek yolla..
bir şarkı yak..
bir şiir uçur..
göğe bakalım... 

bu baharda da
kı(u)şların ruhuna
bi' yudumluk fatiha..

hiç durmadan göğe bakalım
şarkılardan alacaklı
uçuk gri bulutlara...

oynarken 
düş sokağında düşler
sözcükler
kalbinle buluşa...
göğe bakalım...

göğe bakalım...
olsa da bahar artık
asırlık köşe kapmaca....

16 Ocak 2013

ne farkeder.....

hüzün; içimi(zi)n muson yağmurları...
muson yağmurları mı, kar mı, tipi mi hangisi bilemedim..
seviyorum yağmurları ama bu  sefer tipi 'ye tutulduysam demek...
...

şimdi buraya bir şarkı iyi giderdi ama neyse..
belki daha sonra...